Grinin tek tonu: Liselerde alan seçimi

Eğitim sistemimizde her yıl, 10. sınıflara basit bir soru sorulur ve hemen cevaplamaları istenir: Her gün her şeyin değiştiği dünyamızda bundan 10 yıl sonra hangi mesleği yaparak zengin olmak istersin?

***

O güne kadar dersten ve sınavdan başka bir şey gösterilmemiş 10. sınıflar, eldeki ipuçlarıyla değerlendirme yapmaya çalışırlar:

-Edebiyat sınavından düşük aldım, o zaman mühendis olayım.

-Aybike bana sen çok güzel makyaj yapıyorsun dedi, sanırım mimar ya da iç mimar olabilirim.

-Annem dedi ki sen odanı toplamamak için çok güzel bahane yumurtluyosun, senden iyi avukat olur.

-Matematikten 90 aldım, hoca sen tıp yaz dedi.

***

Anne babalar için ise çocuklarını iki türlü gelecek beklemektedir: Ya zengin olup Ziyagiller Köşkü’nde yaşayacak, ya da aç kalıp çöplerden ekmek toplayacaktır. Ortası yoktur.

Ana babaların tanıdıklardan ve arabalarından oluşan bir veritabanı vardır. Hasta ve yaşlı avukat Turgay Bey daha yeni Mercedes almıştır. Doktor Özlem Hanım 48 saatlik nöbetinden hep cipiyle gelmektedir. Bu ve böyle “şanslı” birkaç tanıdık dışında gerisi orta halli otomobiller kullanmaktadır.

Evet, durum çok açıktır. Dünyada araştırmacıların söylediği gibi 4 milyon meslek değil, sadece iki meslek bulunur: Doktorluk ve avukatlık!

Artık çocukları bunları isterse alkışlayacak, başka her türlü seçimde kaşları gergin bir biçimde çatılıp “tabii, senin seçimin ama…” diye başlayan cümleler kuracaklardır.

***

Tam bu sırada beyaz önlüklüler devreye girer.

21. yüzyılın nanoteknoloji, dijital çağ sosyolojisi, genetik, kuantum fiziği, internet ekonomisi tartışmalarını aşmış ve bu dünyaya gençleri hazırlamak için gerekli eğitim anlayışını bir kaç cümleye indirgemeyi başarmışlardır:

“MF’de seçme şansın çok olur. TM’de avukat olursun. TS’de aç kalırsın. Dil bölümü zaten açılmıyor.”

***

Bütün bu verilenlerden sonra gençlerden “kendi” seçimlerini yapmaları istenir. Kimse onlara bir baskı yapmamıştır. Söylenenleri yapıp zengin olmak ve söylenenlerin aksini yapıp aç kalmak kararını kendileri “serbestçe” verebilirler.

Hangi kararı verirlerse versinler, sonrasında test çözmek şarttır.

***

Bir ağacın en savunmasız anı, çiçek açtığı andır. O anda soğuklar iner, don vurursa o yıl meyve veremez.

İşte bir Türk genci, tam da gelişen beyni ile büyük hayaller kuracağı bir zamanda, buz gibi bir eğitim sistemi onu vurur. Ona siyah ve beyaz bir hayat olduğu söyler. Tek bir yol işaret eder. Kendi olma şansı tanımaz.

Günbegün, binbir türlü yeteneğin kurduğu binbir türlü hayal, ağacın çiçeklerinin dökülüşü gibi yerlere saçılır.

Dünyanın en güzel meyvelerini vermeye aday bu  gençler, artık çiçeklerini kaybetmiş her ağaç gibi hayalsiz, hedefsiz, mutsuz zamanlar geçireceklerdir.

Gençlere siyah ve beyazdan başka bir şeyden bahsetmeyen eğitim sistemimiz ise gökkuşağının bütün renklerini taşıyan gençlerden, tek bir gri elde etmeyi başarmıştır.