Milyon dolarınız olsa ne yapardınız?
Bu soruya Türk milletinin yanıtı genelde “bir kaç daire alıp kirasıyla geçinirdim” şeklinde.
İnsanın yeteneklerini ve heveslerini köreltmekten başka bir işe yaramayan mevcut eğitim?? sistemi??nde harap olan gençlerin cevabı ise ancak küçük bir fark yaratabiliyor: “Bir Scirocco alırdım, kalanla da bir kaç daire alıp kirasıyla geçinirdim.”
***
Türk insanı için çok eskiden karnının doyması yeterliydi. Yavaş yavaş bu durum, sigortalı herhangi bir işe razı olmaya dönüştü. Günümüzde ise köşe dönmüş olmazsak içimiz rahat etmiyor.
Ancak her halükarda bilinçaltımızda bir geçinme korkusu olduğunu görüyoruz. İster memur, ister tüccar, hepimiz ay sonunu getirmeye odaklıyız.
Eğer sonunu düşünenin kahraman olamadığı da doğruysa, bu durum yetenekli Türk milletinden neden uzun süredir hiç yeni kahraman çıkmadığını açıklar.
Bir insanı kahraman yapan dünyayı değiştirebilme, mümkünse de daha iyi bir hale getirebilme gücüdür. Bu uğurda gözü başka bir şeyi görmez. Ne hedefine ulaşana kadar çektiği fakirlik, ne hedefine ulaştıktan sonra gelen zenginlik… Ne başarana kadar kendisine dudak bükülmesi, ne de başardıktan sonra gelen şan şöhret… Bunlar onu çok az etkiler.
Onun yapacak işleri vardır. Bu işler tamamlanınca da dünyaya bir fırça da olsa renk katacak, en azından bir kaç insanın derdine derman olacaktır.
***
Bir Türk gencinin kafasına ise daha ilkokul çağlarından itibaren garanticilik virüsü bulaştırılır.
Zavallı çocuk, ben doktor olmak, avukat olmak istiyorum deyince alkışlandığını, cambaz olmak istiyorum deyince bıyık altından gülündüğünü, hatta nasihatlere başlandığını keşfeder. Ana babasının, öğretmeninin, arkadaşlarının övgüsünü almak için güvenli yoldan gitmelidir.
Doktor, avukat olmak para getirir; para gelince de ciplerin içinde sonsuza kadar hiçbir sorun yaşamadan mutlu bir hayat yaşanır.
Cambaz ve diğer seçenekler ise karanlık ve ürkütücüdür, kurda kuşa yem olunur, köprü altlarında varilde ateş yakıp ısınmayı ve çöpten artık ekmek yemeyi gerektirir.
Bir süre sonra bahtsız çocuk bu virüsü içselleştirmiş, bu yola neden girdiğini unutmuştur. Artık soran olduğunda “doktor olmak istiyorum, çünkü insanlara iyilik etmeyi seviyorum”, “avukat olmak istiyorum çünkü dünyaya barış getirmek istiyorum” der.
Kafasında bir hastayı iyileştirdikten, bir davayı kazandıktan sonra lüks cipine binip villasına giderkenki hallerini hayal eder.
Çevreden gelen alkış yoğunlaştıkça kararından daha da emin olur.
***
Neye niyet, neye kısmet:
Zenginlik içinde yüzen, cipli ve mutlu bireyler yerine o büyük paraları kazanamamanın hayal kırıklığı içindeki asık suratlı doktorlar, paragöz avukatlar…
Doktor avukat olmayı başaramamış olmanın hayal kırıklığı içindeki yılgın mühendisler…
Aslında çok iyi sanat, resim, dans, müzik ya da tiyatro yeteneği olup onu geliştirememiş mutsuz memurlar…
Hayallerinden şüphe etmekten bitap düşmüş sıradan sanatçı, ressam, dansçı, müzisyen ya da tiyatrocular…
Yetenekleri, istekleri, hayalleri ne olursa olsun, bir Türk genci tüyleri yolunmuş çiftlik tavuğuna döndürülmüştür.
***
Ama bazen bütün bu yıkıntıların içinden bir kişi ayağa kalkar. Bu gerçek bir cambazdır.
Kimseyi ve hiçbir şeyi umursamadan gece gündüz çalışmaya başlar. Kafasında yapacağı zor hareketler, yeni numaralar vardır. Günün birinde dünyanın bir ucunda fırtına yaratabilecek bir kelebektir o.
Ne doktor, ne avukat, ne genel müdür, ne politikacı, ne müteahhit, ne mühendis… işte aşk ve hayat dolu bu cambaz, Türkiye’nin gerçek kahramanıdır.