Türkiye’nin Rus savaş uçağını düşürdüğü şu günlerde, yurtdışına kaçış hazırlığında olan Türklerin ellerini çabuk tutması gerekebilir. onsekizeksi.com okuyucuları için göç edecek ülke arayışımız devam ediyor.
Eşitliğin, özgürlüğün ve kardeşliğin artık kalmadığını düşünüp Türkiye’den gitmek isteyenler için bu terimlerin yan yana telaffuz edildiği ilk ülke olan Fransa’yı araştırdık.
Fransa, kıta Avrupası’nın ikinci büyük gücü. Gelişmiş sanayisi, güçlü altyapısı, filozofları, aşk ve sanat şehri Paris’i ile gerçekten göz kamaştırıcı. Renault, Peugeot, Citroen, Danone, L’oreal, Carrefour, Total gibi Türkiye’de de tanınan dev firmaların anavatanlarının Fransa olduğunu bilmek, bunlara sığınsak illa ki bize göre bir iş bulurlar duygusu uyandırıyor.
Bir de bunlara Fransız bayrağına kadar işlenmiş eşitlik, özgürlük, kardeşlik sloganları eklenince insanın asil Fransızlara yanaşıp “sizi çok sevdim, size kardeşim diyebilir miyim” diyesi geliyor.
Bu iyi niyetlerle Fransa’ya yapılacak bir keşif gezisinde ilk kafa karışıklığı, sokakları dolaşırken doğuyor.
Paris sokaklarında gezerken havada Voltaire, Descartes, Jean Jacques Rousseau solumaya çalışan insanların burnuna kesif bir sidik kokusu çarpıyor: İnsanda hayranlık uyandıran mimarilere sahip binaların dipleri özellikle göçmenler tarafından açık hava tuvaletlerine dönüştürülmüş. Bu, vaktiyle sömürgeci Fransızlar tarafından ülkelerinin içine edildiğini düşünen göçmenlerin “eşitlik” ilkesi gereği yaptıkları bir hareket adeta.
Fransa, gözüne kestirdiği başka bir ülkenin kaynaklarına savaşarak el koyma “özgürlüğünü” sonuna kadar kullanmış. Yüzlerce yıllık Fransız sömürge imparatorluğu 1900’lerin başında dünyanın %9’unu kontrolü altına almış. Son on yıllarda ise buraların ülkeleri tarumar edilmiş kitlelerine Fransa’da ucuz işgücü olarak çalışma “özgürlüğü” tanınmış.
Fransız şirketlerinin maaşları düşürme çabaları çerçevesinde Fransa’ya kabul edilmiş bu kitleler, gerçekten de maaşların düşmesine neden olunca, maaşları düşmüş Fransızların tepkisini çekmiş. Bu tepki ırkçı Ulusal Cephe partisinin oylarını tavana fırlatmış. Gelecek Fransa Cumhurbaşkanlığı seçiminde en büyük favori, halkın yüzde 43’ünün sempatiyle baktığı Ulusal Cephe lideri Marine Le Pen.
Fransa, sömürgecilik döneminin zenginliğini devasa mimari eserlerle, müzelerle yaşatmaya çalışıyor. Parası olan herkesin pahalı otellerde kalıp buraları gezme “özgürlüğü” var. Devlet her geçen yıl bu merkezlerin kendi parasını daha çok çıkarmasını istiyor. Paris caddeleri, alışveriş merkezleri uluslararası büyük şirketler tarafından parsellenmiş.Fransız sineması Hollywood’a boyun eğmiş.
Evler pahalı.Pek çok insan kaldıkları küçük ve eski apartman dairelerinin yüksek kiralarına para yetiştirmek için deli gibi çalışıyor. Zenginlerin sürekli et, geri kalanların sürekli makarna yediği anlatılıyor. Metroda sürekli kapkaç ve hırsızlık vakaları oluyor. Boşanma oranları dünyada ilk onda. Sık sık sosyal patlamalar yaşanıyor.
Ardı ardına gelen terörizm olayları da bu ortamda filizleniyor. Charlie Hebdo katliamı şüphelisi Kouachi “Kardeşler”, Paris katliamı failleri Abdeslam “Kardeşler” aslında hep birer Fransız vatandaşı.
Fransa, her ülke gibi sorunlarla boğuşuyor ve yine her ülke gibi güzellikleri de var. Doğru, kimilerinin ruhu kesinlikle bu ülkede ferahlığı bulabilir; ama eşitlik, özgürlük veya kardeşliği arayanların asla.